Yıl bin dokuz yüz on sekiz 

on yedi aralık 
İngilizler Antep’te

Yıl bin dokuz yüz on dokuz 
Yirmi üç ocak 
Her yerde savaş korkusu 
Hükümet konağında 
Yabancı potin kokusu

Antepli Ermeniler 
Fransız işbirlikçisi 
Dost düşmana karışmış 
Günler zemheri

On bir ay donmuş 
Takvim yapraklarında 
Zulüm işkence ve açlık 
Şehir kül ve enkaz yığını

Şehit Kamil on ikisinde 
Açtırmamış peçesini Antep kadınının 
Namus demiş 
Vurulmuş 
Şahin beyler can vermiş özgürlük uğruna 
Üzümler tiyeklerde kurumuş

Ninem mağarada
-Yay- yapmış düşmana karşı 
Acı zerdali çekirdeğinden 
Un yapmış 
Doyurmuş çocuklarını 
Susuzluğunu unutmuş 
Namus uğruna 
Toprağı için 
Ölümlerle buluşmuş

Yıl iki bin ondört 
İşgal bitmiş 
Prestige Sineması\'nda filmler oynuyor 
Alt yazılı 
Nakıp Ali yok 
Harafta sular kurumuş 
Alleben hazin akmakta 
Beş yıldızlı mekanlarda 
Senaryolar yazılmakta 
Dedem mavi gözlerinden 
Ağıtlar gönderiyor mezarından 
Uslanmaz bir sömürge olmuş ülkem, gidiyor 
Uyan Şahin uyan bak neler oluyor bu topraklarda

Zeugma tarihiyle 
Ezo gelin dramıyla 
Barak ezgileriyle 
Ömer Asım Aksoy 
Onat Kutlar 
Ülkü Tamer isimleriyle 
Dramlar, trajediler yaratan 
Gaziantep 
Destanlar kenti 
Söyle bana usulca 
Şimdilerde kim işgal etti seni

 

 


An Antep Tale..

 


It was the 17th of December in 1918,
The English were in Antep..

It was the 23rd of January in 1919,
you could smell the fear of war,
you could smell the shoes of the enemies.

The Armenians from Antep
were the allies of the French.
You couldn't differenciate either the friend or the enemy of yours.
The days were cold, extremely cold...

Eleven months were frozen on the pages of the calender.
There existed The cruelty, the Torture, and starvation...
The city was the heap of the ashes and ruins.
Sehitkamil didn't let them open the cover of his mother.
He told ''the honour.'', and he was shot.
Sahinbey gave his soul for the sake of independence.
The grapes were dried in their trays.

My grandma was in the cave of hers,
made the flour of hers from the seeds of the wild-apricots,
fed her children,
forgot her aridity,
for the sake of honour
for the sake of her territory,
She met with death...
It is the year 2005.
The siege is over.
There are films on the Prestige Movie.
There is no Nakıp Ali anyway,
water were dried...
Alleben is flowing sadly,
The scenarios are being written in the five starred hotels.
My grandpa is sending his tears from his blue eyes, from the grave of his.
My country is just about to be a colony of the other countries.
Wake up Şahin, look! What's going on on these territories!
For the sake of the history of the Zeugma,
For the sake of the drama of the bride Ezo,
For the sake of the melodies of the Barak,
For the sake of the names of Ömer Asım Aksoy, Onat Kutlar and Ülkü Tamer,
Now would you please tell me Gaziantep, the city of the epics,
tell me slowly,
Who is now trying to be the owner of you?

Paylaş: