Direnmek mi? Ezilmek mi? Sindirmek mi? İnatlaşmak mı? Ekleyelim bakalım sözcükleri yan yana... Nedir yaşamak? Her kişi kendine göre yorumlar yaşamı... Anladığım tek şey var...
Yaşamak ayakta kalabilmek savaşını verebilmektir... Belki de kişinin kendisi olabilme savaşını verebilmektir yaşam... Neden hep şunları duydum yazdıklarımdan “hüzün kokmakta yazılarınız” doğrudur... Hüzün olmadan yaşanır mı/yazılır mı/resimlenir mi/bağlamanın tellerine vurulur mu ? İnsanımızın omuzları düşmüş yaşamaktan, ağırlıktan sıkılmışız... Hangimiz çok mutluyuz yada umutlu? Kaç radyonun frekansını değiştirdim bu bayram gününde hep ağıt kokmakta ezgiler, müzikler...Klasik müzik istedim yine aynı sözcükler dizdim müziklere... Hüznü doğaya/yeşilliklere savuran müziklerin tadını yakalamak güzel diyorum... Acılar kesmiş yolumuzu, ufkumuzu karartmış onca pislikler...
Yaşamak sanatını en iyi duygusallar bilir ya da duygu yoğunluğu yaşayan köle ruhlu insanlar hisseder yaşamın anlamını... Köle ruhlu insanlar dedim de Frigya’ lı köle EZOP’ u anımsadım... Yazdığı didaktik hikayelerle Ezop masallarının çocuklarımız için okutulması şart diye yazmak istedim... Günlük sıradan işlerin dışında hep yaşar kişi ruhunun en ince karanlık noktalarında... Ruhsuz insanlar etkiler duygulu ruhu olan insanı... Ruhsuz insan olur mu? Nasıl olmaz? Doyumsuz insanlara ruhsuz demek yerinde olacak diye düşünüyorum. En amansız açlık kişinin ruhsal açlığı olsa gerek... Ruhu doyuran acılar, hüzünler, sevgiyi bulup ta yaşatamamaktır/yaşayamamaktır değil mi? Açların her geçen gün daha arttığı bencil dünyamız yazarlar/çizerler sayısını artırmakta diye düşünmekten kendimi alamıyorum... Sinsi, aç, ruhsuz asalak ne kadar insan çoğalmış dünyamızda diye dert etmiyorum artık... Olacaklar diyorum, olsunlar ki İNSAN olabilmenin değeri artsın... Tanrı insanları sanatçı olarak yaratmışsa da yaşamak sanatını hor kullanan, kullandığı gibi kalmayıp etrafını da hırpalayan/zarar veren onca insan kılığındaki yarattıkları zor da olsa takmadan devam edebilmek güzel yaşam onuruna... Hırpalatmayacağız ne kendimizi ne onurumuzu ne de değerlerimizi... İki fırça lekesi ile öfkesini resimlere yansıtmış, küskünlüklerini sözcüklere dizmiş, notalara eklemiş düşünmeyi/düşündürtmeyi öğretmiş sanatçılara/kendimize sarılmalıyız... Kendimizi bulmanın, keşfetmenin yollarını bulmalıyız. Yazıtlara/resimlere/müziklere sarılarak yaşamak güzel olan... Sanatçı yaşar nasıl mı? Yapayalnız, yalnızlıktan sığınır sanatın gölgesine ondan mutlu/umutsuz dur çoğu zaman... Zıtlıkları yaşayarak çoğalır içinde dışında... Hüzün sarar benliğini, yalnızlığını umutla büyütür umutları gerçekleşmese de... İnsan acı içinde olgunlaşır büyür, büyütülür... Tavırlar/öfkeler fırçadan sıçrayan boya gibidir yeryüzüne... Yine de insan bir çıkış bulur yaşamak adına sarılır bulamadıklarının rengine... Bir pencere açar beyninden yüreğine, boğulduğunda nefesini alabilecek bir boşluk arar ve doldurur doyasıya...
Yaşamak bir kır çiçeğine bakabilmektir, gözünü alamamaktır boynu bükülmüş bir çocuktan... Üç beş yaşlarındaki bir kız çocuğuna bir oyuncak Sindy bebeğin uzatılmasının sevincidir yaşamak... Yaşlı kimsesiz bir babanın mutsuz kızına derin derin bakışıdır yaşamak... Uzaklardaki bir dostuna gönderdiğinde, beklemede olan bir mesajın, iletilmesi sinyalidir sevgi...Güvenebilmektir yaşamak önce kendine sonra dostlarına/sevenlerine... Sevgiyle, hüzünle karışık bir taddır yaşamak... Kendi içinde bir yaralamadır, umutsuzda olsa sağlıklı bir nefestir yaşamak... Karşı koyabilmektir pisliklere/acılara onca tel örgüler içinde özgürce düşünebilmektir diyorum yaşamın onuru... Ruhumuzu kapatmaya gücü yetmemiş, dış etkenlere asaletle içinde yeşeren, önü kapalı da olsa umutlara sarılabilmektir yaşamak... İçinde fırtınalar estirse de, gözünün ışığını karartmamaktır yaşamak... Asrın Ozanı Mahzuni’ nin dediği gibi “ölmek istiyorum viran bağlarda/ dost beni bıraktı ah ile zarda”, Arif Sağ’ ın söylediği gibi “her şeyime hasret kaldım/akşam olur gölge basar/ umuda yeller eser diye yürekte söylenen ezgilerdir yaşamak... ve usta bilge şair Nazım' ın dediği gibidir yaşamak... “bir ağaç gibi tek ve hür...” bir orman gibi kardeşçesine dizelerini keserek yazmak istedim... Kardeşlik mi kalmış, insanlık mı günümüz dünyasında! Ham küskünlükler dolamış insanlığımızı. Hiç olmazsa tek başımıza boynumuzu eğmeden, onurla yaşayalım diyebiliyorum, kimselere zarar vermeden sağlıkla, sağduyu ile sadece...