Gaziantep Üniversitesi Rektörü Sayın Hüseyin Filiz Hoca’ ma... İki damla göz yaşımla ıslatarak yazıyorum kalemimi. Yaklaşık yirmi yıl öncesinde tipi bir kış ayazında ayrıldığım Üniversite’ me bakıyorum uzaktan, ama derinliğine. Derin, duygu yüklü bir kasırga ile uzaklaştırılmıştım bu bilimsel yaşamdan. Çırpınışlarla devam etmekte yaşamım, damlalarla uğuldamak tayım gün be gün... Bir “Bahar Şenliği” nin arefesinde uğramak istedim veda edemediğim Üniversiteme. Randevusuz çaldığım, Sayın Rektör’ ün kapısını açışını, ve duygu yüklü sözleriyle yazmak istedim. Bir şiir yazmamı istemişti Üniversite’ me. Ancak “Bahar gelmiş Üniversiteme” sözü verdim ve yazıyorum... İçim gitti... keşke dedim keşke... keşkesiz hayat olmuyor işte... mutluyum ama... yaşadıklarım yetmekte bana Cemal Süreyya’nın dediği gibi... ne mi demiş? Ölüyorum Tanrım/üstü kalsın/yaşadığım hayat yeter bana... Evet sayın Rektör hocam... “Daha Unutmadın mı... dediğiniz geçmişi unutmak bu kadar kolay mı ? Kendi isteğimizle koyduğumuz noktaları bile zor unutuyoruz değil mi? İnsanın en sevdiği değerlerinin elinden alınması nasıl bir duygu? Bunu ancak „benim“ gibi yaşayanlar anlar değil mi? Anladığım şu! Üniversitem çok yol almış, büyümüş ama büyürken de çok yaralar almış mutlaka... Uzaktan kendi beynimle bakmaktayım biz olarak ama buruk, ama heyecanla, ama ağlamaklı... Üniversitem gelişmişliğin izlerini taşımakta ODTÜ’den aldığı misyonla devam ettirmekte varlığını... 1984’ lerde bıraktığım üniversitemi hayal ediyorum beynimin pencerelerinden... Bir avuç öğrencisi, birkaç öğretim görevlisi... Ama temiz, içten dostluklar mı desem? Halen iyi niyetimi kaybetmedim onca olanlara rağmen... Çok şey değişmiş anladım. Bilimselliğin, çalışmaların izlerini hissetmemek mümkün mü? Dün ile bugünün çarpışan gençliğini görmemek mümkün mü? Oysa seksenli yıllarda bir mutfak kadar küçük yemekhanede yemek yerdik! Kız öğrenciler bu kadar parfüm sürmez, jöle diye bir kavram var mı idi? Hatırlamıyorum... Ama güzel diyorum... Olsun bazı değişimler değerler çizgisinde... İsteğim hem yaşamasını bilen, hem düşünen beyinler olsun üniversitelerimiz de...Nedenini/ niçinini kendi /toplumu ile tartışabilen, sorgulayan gençlik yetişsin ki geleceğimiz güvenilir olsun değil mi? Tartışsın, kavga etsin, ama her kavganın altına „Barış imzası“ atabilecek hoşgörülü, yürekli, beyinler yetişsin üniversitelerimiz de... Seksenli yıllarda Üniversite Kampüsün de(Gaziantep ODTÜ yerleşkesin de) kekik kokularıyla beslenen erik ağaçları vardı çamlarla kol kola gezen. Dikenlerin içinde gelincikler, papatyalar vardı sarmaş dolaş. Bir de askerler, polisler, panzerler vardı. Herkes kardeşti ama vardı işte. Sonradan anlamaya çalıştığım oyunlar, hileler, entrikalar da vardı alabildiğine. Hakkı Üte hocamın tavşanları, Yener Hocam’ ın yönetici taktikleri, Ünsal Kalaycıoğlu, Fatin Hocanın; özellikle yoksul öğrencileri yüreklendiren tavırları vardı... Süleyman Demokan gibi genç, demokrat dekanı vardı bir de üniversitemizin. Urfalı Fizikçi Hamdi Atmaca hocam vardı ki unutamadıklarımız! Urfa aksanı İngilizcesiyle, zor hoca imajıyla iyi bilinirdi... Çok çektirmişti öğrencilerine... Kök söktürmüştü... duydunuz mu bilmem... Kampus ayaklanmıştı... hocalar ve öğrencilere oylama yaptırılmıştı... « Hamdi Atmaca Üniversiteden atılsın mı/kalsın mı ? » diye... oy verdik kaldı hocam üniversitede... öğrencilerin keyfiyeti de yoktu o yıllarda... doğrular kazanırdı hep... YÖK öncesi bir üniversite uygulaması işte güzel bir örneğiyle... gülerdim kendine... « geç kalanları almıyorum derse » dediğinde... ne derdi bilirmisiniz ? « düşünce halkalarımdan kopuyor... » geç gelen öğrenci kapıyı çaldığında derdi... duydunuz mu bilmem... göçmüş gitmiş Hamdi hocam bu dünyadan... Rahmet olsun hocama... bir de CAN Akkoç hocamı yazmalıyım... Amerika’ da Alabama’ dan yazıyor bana... ne güzel... „bir Alleben Vardı“ yazımın izini netten sürerek bulduk birbirimizi... Matematik ustası... matematiği müziğe uyarlayan Dünyanın kabul ettiği bir değer hocam... Beni İsrailli, Dünyalı pek çok bilim adamı ile tanıştırdı özel mail grubuna katarak... İngilizcem gelişmekte sayesinde... biz gibiler böyle değerlerin çıraklarıyız... ne mutlu ki böylesine değerlerle yol üstü karşılaşmışız... Can hoca Antep’i unutamamış... Anteplilerin misafirperverliğini anlatmakta dünyaya ne güzel değil mi? Sağolun hocam diyoruz burdan... anlattığınız canlı „ölü deniz“ öyküleri kulağımda dün gibi... İşte sayın Hocam... Hüseyin hocam... Siz değerli Antep’ ten yetişmiş bir Bilim adamı... Ziyaretimle bana geçmişe yolculuk yaptırdınız... İşiniz zor biliyorum, ama zor olan şeyler değerli ve güzeldir bilinciyle çalışmalarınızı saygıyla takdir etmekteyim. Üniversite de yaptığınız her tür etkinliği, daveti bana da iletmeniz, iletiyor olmanız ayrıca bir Onur... Katılamadım çoğuna... Ancak yüreğim hep orda bir yerlerde... sağolun... ve bana düşen bir şeyler olursa da elimden geldiğince ulaşacağım... Üniversitem de çalışan, tanıdığım, tanımadığım her bireye sevgi ve saygılarımla...

Paylaş: