İki gün önce onyedi ay önce yazdığım "Geçmiş olsun" yazımı okudunuz şimdi ise Güle Güle Serpil diyorum gözyaşlarım arasında ne tesadüf... Daha on gün önce dokunmuştum sesine ama şimdi yoksun işte... Güle güle serpilciğim... Seni uğurlamaya gelemedim ! Duymadım duyurmadılar yirmidört saat sonra aldığımda acı haberini otuz yıllık dostluğumun acısıyla evine koştum... kızlarını görmeye gittim... Sitem etme bana geleceğim mezarına ama gönlümde yatıyorsun sevgili arkadaşım... karşımda o dudak büken halin, yeşil gözlerin ve o kendinden emin halin duruyor karşımda... Onyedi yaşlarda Hacettepe koridorlarında karşılaşmıştık seninle... hatırlıyor musun "bende ANTEPliyim" diyordun... O günden başlayan yurt arkadaşlığımız bizi bu ayrılığa getirdi acımasızca... 75li yılların o ağır terör savaşında iki dosttuk seninle... Korkak, ürkek ama... Dört yıl aynı odayı paylaştık seninle en çok "yağlı köfte" özlerdik ve tüm yasaklara rağmen yapardık odamızda gizli gizli... başka nemi özlerdik SERPİL? AİLEMİZİ; o sisli, zor yılların Ankarasında.. Hiç bu kadar zor yazamadım duygularımı... son on yedi ayın zordu onyedi yaşlardaki heyecanımızın sıkıntılarından beterdi... Ama hiç olmazsa cep telefonundan "hamd olsun Nesrin" sesini duyamamak kadar ne zor olabilir... Ayağındaki kot pantolonunla, ellerini arka cebine sokup öyle zor gülebilen sitem dolu buruk, az konuşan ve bana çok şey anlatan halin karşımda 18li yaşlarda... Ne çalışkan, zeki, dürüst arkadaşımdın sen... Öğrencilerinle az boğuşmadın, belki onlarda sevmeyenler oldu seni beni olduğu gibi... Ama, gayterin hep disipline, hep mükemmele değilmiydi?? Kendimize benzetmek istedik onları... Yanlışımızda buydu aslında... Onlar bize çok benzemesin... Bizim gibi kendine haksızlık edenlerden olmasınlar değilmi SERPİL... Yurt odamızda, memleketten SEÇ otobüsleriyle gelen paketi açıp o paylaştığımız, tadı tatsıza karışan Antep yemeklerini ne kadar özlerdik... Başka derdimiz yokmuş meğer! Ne oynamayı becerebildik ne doyasıya gülmeyi... sadece düşünmeyi, düşündürmeyi becerebildik ve tek yanlışımız bu oldu sanırım bu yüzyıl Türkiye'sinde... Beni, bir gün Ankara'da Set kafeteryaya ikimizi davet ettirdiğini anımsadım birden... Ne garip iddia kaybederek götürmüştüm seni beni oraya... Biz ne kafelerde gezebildik nede... İşte öylesine gelenekçi büyümüştük... En çok değerlerimizle sarılıp yaşadık değilmi serpil ! Okuduk ama köy kızlarından farkımız olmadı hiç... Seni Set Kafeteryanın terasından, Beytepeden, hacettepe Yurtlarından, Antep anadolu Lisesinden, evinden, yüreğimden uğurluyorum yalnız lığına suskun arkadaşım... Kattığın değerler çok... Bunu seni tanıyanlar bilir Serpilciğim... Güle güle uğurlamak isterdim seni bir kır çiçeğiyle Beytepeden koparılan bir çiçekle uğurlamak isterdim ama ne kadar zor... Bunu sen beni kaybetseydin anlardın ancak... Çok dualar ettik yürekten Tanrıya ama "Kan Kanseri" ne nereden bulaştın öyle ! anlamadım... Kader Serpilciğim Kader... her şey kader... değiştiremediklerimiz işte, ölüm tek vazgeçilmez KADERimiz yaşıyorsak... Çok acı çektin ama... Kurtuldunmu desem !! dilim varmıyor ama...

Paylaş: