Kasım 1982. Anayasa oylaması yapıldı. YÖK denen kurum o yıllarda bu anayasayla kabul edildi. YÖK e karşı ilk istifa Ankara ODTÜ Mütevelli heyeti başkanından geldi. Halen saklarım istifa yazısını.Veda mesajını yazmış ve ek yaparak, Ankara ve Gaziantep ODTÜ deki tüm personele resmen göndermişti.Mesajı şuydu.”Meyveli ağaç taşlanır, ama kökünden kesilip atılamaz.”
Gaziantep ODTÜ de, Burs ve Yardım Komitesi yönetim Kurulunda,Yurt Yönetim Kurulunda, Türk Halk Bilimler Topluluğunda akademik personel danışmanlığı olarak önerildim, seçildim kabul ettim ve zevkle çalıştım. İlerde aleyhime işledi bu hizmetlerim.. Evimizi aramışlardı bir kez. Hiç unutmuyorum ODTÜ de akşam İngilizce kurslarındayken. Evimize geldiğimde annem çok tedirgindi. Dışarıda kapıda bekliyordu ve korkmamamı söylüyordu. Korkacak bir şey yapmamıştım ki. En çok da Eğitim derslerinde okuduğum kitaplarımı, ve İngilizce romanlarımı ders kitaplarımı toplamışlardı. İngilizce ders kitapları mı. Yani Hacettepe de okuduklarım, aldığım ingilizce dersler ve hocalarım sorgulandı, ODTÜ den de bazı öğrencilerim..En çok da Eğitim felsefesi hocam sayın Selahattin Ertürk..Kitabınız "Diktacı Tutum ve Demokrasi"ne kadar sorgulandı..Dersi sizden almıştık...Ve Bozkurt Güvenç gibi niceleri...Ne kıymetli hocalardınız..Saygılar ve de sevgiler...
Ben öğrencilerimi hep sevdim. Ayırımsız, farksız sevdim. Aynı gece karakola gittik. O kadar sorunlu yıllar yaşadım ama ilk defa, sadece bir gece yarısına kadar ifade verdim polise. İlk defa 1983 Kasım ayı olmalıydı.Suçlu görülmedim ama bir ay sonra sözleşmem yenilenmedi. En ağır yargılamayı yapmıştı o zamanların yönetimi bana. Hayatımı etkiledi diyebilirim. Akademik çalışmam engellendi, daha ne yapılacaktı. Kitaplarımın hepsini iade ettiler ama yazmak kolay bunları, haksızlıkları yaşamak kadar ne zor olabilir ki. İnsanları sevmem, onları dinlemem, sorunlarını paylaşmam birilerini hep rahatsız etti.En önemlisi üretkenliğim, çalışkanlığım kıskanıldı bence. Fazla bulundu bir bayan olarak. Her zaman bu böyle oldu yaşantımda. Keşke o dönemleri yeniden yaşayabilsem diyorum şimdi. O dönem verdiğim hizmetler, şimdiki kadar önemli idi..
31.Aralık.1983 bir yılbaşı günüdür. Dünyada böyledir. Yılbaşı günleri herkes için farklı anlam taşır. Çoğu hoca arkadaşlarımız Antepli olmadıkları için memleketlerine gitmişlerdir. Öğrencide azdı. Memleketlerine gitmişlerdi. Sınıflar birleştirilmiş bende bir gruba ders veriyordum. Fedakarlık yapıyordum. Hayır istediğim için derse girmiştim.Ben hep içimden gelen sese kulak veririm. Çevreyi de dikkate alırım. Ama hiçbir şeyi kimse bana zorla yaptıramaz. Yarım gündü herhalde eğitim hatırlamıyorum. Saat bir sıralarıydı ki sınıfımın kapısı vuruldu. Bölüm başkanı beni çağırmıştı. Odasına gittiğimde Sayın Yener Hocam çok tedirgindi.Yener Gülmez hocama saygı ve sevgilerimi iletmek istiyorum.Şu an bulunduğum konumda emekleri büyüktür. Bölüm başkan yardımcımız Erol Kahramanda. Anlayamadım. Ailemden birini kaybettiğimi düşündüm. Hocamdan aldığım mesaj şuydu. Ankara ODTÜ den telex gelmişti. O zamanlar fax, mail yoktu. 31 Aralık 1983günü. Görevimden alınmıştım. Hiçbir açıklama ve gerekçe gösterilmeden.Yazı aynen şöyledir.
Gönderilen: Nesrin Özyaycı
Rektörlük makamından alınan 27.12.l983 tarih ve 01-Sav.Uz.278.2-324sayılı yazıda 31.12.l983 tarihinde sona eren sözleşmeniz uzatılmayarak görevinize son verildiği bildirilmiştir. Bilgilerinizi rica ederim.
Hiçbir açıklama ve gerekçe sunulmadan görevimden alınmış, sözleşmem yenilenmemişti. Binlerce kişinin sözleşmesi yenilenmedi, gerekçesiz maazeretsiz olarak. Sayın hocam bunu bana böyle bir günde açıklamak istemiyordu ama görevini yapmalıydı. Bu kararı verenler utansınlar. Bu kadarı yanlıştı yılbaşı günü iyi ve mutlu yıllar denilir, mutluluk mesajları verilir. Ama onlar ne kadar insandı bunu yazmam bile değmez aslında. Hocam kendinde suç arıyordu, ben kendimde. Çoğu kişi sayın hocamı suçladı ama ben kesinlikle hiç kimseyi suçlamadım. Sistem böyle istemişti. Büyük bir hataydı.Belki de kaderdi.Üstelik sadece ben miydim bu durumu yaşayan. Binlerce öğretim üyesi görevden alındı.
l984 Ocak ayı Gazeteler hep şunu yazdı..”YÖK Öğretim üyelerini harcıyor, özel sektör paylaşamıyor. ”Hepimizin adı gazetelerde çıktı. 2 günde suçlu olmuştuk. Ağır olaylardı.Haksızlıktı ama oldu işte. Ne değişti. Ben aynıyım herhalde tek suçum insanları sevmekti, sorunlarıyla ilgilenmekti.Çook uğraştım. Antep de davama bakacak avukat bile olmadı. Herkes birbirinden kuşkulanıyordu. Dost bildiklerimi en çok o dönemde tanıdım.O kadar yorumlar yapıldı ki ben bile şaştım. Neymişim ben dedim, sanki insan öldürmüşüm.Cana kıymışım. Sokağa bile çıkamaz hale geldim. En çok da ODTÜ servis saatlerinde caddelerde gördüğüm otobüsler etkiledi beni. Bir de Güney Gönenç hocanın Antepten ayrılışı. Aman Allahım ne kadar kişi yolcu etti onu Antep’ ten. Zaten Ankara ODTÜ den Antep’ e sürgün yemiş ünlü, saygıdeğer bir profdu. Dopdolu birisi idi. Elektrik bölümüne öyle hoca az gelmiştir. Ama Fatin Hoca ve Ünsal hocayı da unutmamak gerek. Burs, Yurt ve Yardım komisyonlarında birlikte nasıl çırpınırdık öğrenciler lehine.
Sayın Celal Doğan davama bakmak için destek verdi. Davama baktı, bedel bile almadı, hiç unutmuyorum “Kızım ben bu tür davalardan para almam demişti.”Dava uzun sürdü. Tek ben değildim ki.Bölge İdare mahkemesine giden başvurular. Dava sonuçlandı üniversiteye dönüş kararım onaylandı. Avukatım Celal Doğan aynı yıl Gaziantep Belediye Başkanı oldu. Hayırlı olsuna gittim. Bana Belediye Halkla İlişkilerde çalışmamı önerdi. Ona olamayacağını söyledim. Çünkü siyaset bana göre bir iş değildi. Hiç sıcak bakmadım. Değişik partilerden Kadın Kolları için teklifler aldım. Ama cevabım hep hayırdı. Çünkü benim hizmetim beni mutlu ediyordu.
Hep tek şeyi sevdim ; insan. Bu yetti bana. Ayırımsız, farksız, inançlı inançsız herkesi sevdim. Ama en çok işini iyi yapan çalışkan, üretken, dürüst, namuslu insanları sevdim. İnsan sevdiği şeyleri yapmalı. Evimde halen saklarım bir klasör ODTÜ ye veda mahkeme kararları ve yazışmaları.
Bu arada Ocak l984 den, Haziran 1984 e kadar SANKO textil fabrikasında kambiyoda görevime başladım. Ben hiç aramadım onlar gelip evimden aldı. Orada çalışmamı Bölüm başkan yardımcımız önermişti Zeki Konuk oğluna. Tercümanlık sevmediğim bir işti ama şunu orada anladım. Hocalık yapmalıydım. Öğretmenlik yani eğitmenlik. Nasıl olurdu bu iş. Dostlarım hiç yalnız bırakmadı beni. Hiçbirinizi unutmadım.Yollarımız ayrılsa bile hep içimde yaşadınız. Şu an kimi yurt dışında, kimi başka şehirlerde. Ailem çok destek oldu. Babam, anam. Özellikle de babam. Yazmadan geçemeyeceğim. Haksızlıklara hiç dayanamayan babam. Avukat bulmada, benimle Ankara YÖK e kadar çıktı. İçimden bir ses; hep sesini duyuracaksın dedi.Ankara’ya, ODTÜ Rektörlüğüne,YÖK Denetleme kuruluna, Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına kadar dilekçeler gönderdim. Hepsi Bölge İdare Mahkemesinde birleşti.
Ticaret odasında Nurhayat diye makine mühendisi ODTÜ den bir arkadaşım çalışıyordu. Bir gün beni çağırdı. Nesrin bir kurs aç destekleriz dedi. Zor işti ama olabilir diye düşündüm. Kendisi de kadın olmanın sıkıntılarını yaşadı ve de şimdi bir okulda ingilizce öğretmenliği yapıyor. Girişimci bir ruha sahipti ama pes etti, anlayamadım. Bu konuyu babam, ve şu an eşim olan, o zamanlar arkadaşım olan Lutfi ye açıkladım. Desteklediler yaparsın dediler. En azından hayır sen kadınsın demediler. Gerçi deseler ne yazardı. Ben herkesi dinleyen ve bildiğini okuyan biriyim. Aslında doğru bu benim işte, iyi açıkladım. Gaziantep’te böyle bir olay ilkti. Ne Milli Eğitim biliyordu bu işi ne de ben.Birlikte araştırdık, başardık. Babam bana büyük destek verdi. Maddi olarak çok olmasa da bürokraside, engellerde rehberlik etti. Kendisi iş adamıydı.Ticareti bilirdi. Ama gene de kendime şaşıyorum. Antep gibi yerde l984ler de bunlar hayaldi. Bir kadın olarak en çok kendime aferin diyorum gene de. Bir de beni destekleyenlere ve de köstekleyenlere.İnsanlara teşekkür ediyorum.
Gazianteb’in ilk İngilizce Eğitim Merkezi(İEM) l984 sonlarında resmen kuruldu.Hem SANKO da çalıştım hem burada.Yoruldum ama parada gerekti.6 ay çalıştım Sankoda, ve kafa tutarak ayrıldım Bir ramazan günü oruçluyum.Ertesi gün bayram ve biz kambiyo bölümü olarak oradayız.Akşamları saat 9 la ra kadar kalırdık. Akşam 7 haberlerinde açıklanan döviz kurlarına göre ihracaat evrakları hazırlamalıydık. Para kazanmanın ne demek olduğunu pek bilemediğimden onları sonra anladım. Kendi işimde anladım.Sabah 7 de servislere binmeliydik ve 8 de fabrikaya ulaşırdık. Film gibiydi sanki. İşyerinde ne gazete okuyabilirdik,ne radyo dinlerdik. Bayanlar erkekler ayrı yerde yemek yerdi. O yıllar Sanko sanki yarı açık ceza evi gibiydi.
Neyse akşamın saat 9 unda Nizip yolundaki Sanko dan otostop yaparak şehre geldim. Arkamdan araba gönderdiler, bu saatte tek başına kadın gidemez dediler. Yanlış yapıyorsun dediler ama arabalarına bile binmedim. Binseydim belki de ertesi gün işe gidecektim.İyi etmişim. Bunalmıştım anlaşılan. Ama disiplin gerek diyorum., fedakarlıkta. Onlarda haklıydı. Bugün ne kadar haklı olduğunuzu daha iyi anlıyorum. Tartışarak ayrıldığım bu insanlara evlenmem için nikah davetiyemi götürdüm. Nikahıma çiçek gönderdiler işyerime de gruplar halinde İngilizce öğrencisi. Nasıl takdir etmez insan bu adamları.Onları şimdi anlıyorum. Abdurkadir Beyi de, Zeki Beyi de. O günün koşulları öyle bir yönetim istiyordu belki.Haklılar diyorum. İşletme Yönetmek, insan idare etmek ve bir şeyler başarmak zor. Şimdi duyduklarıma göre Sanko da çok şey değişmiş. Gaziantep için çok şey yaptılar. Ülkemiz için çok şey yaptılar, gurur duyulacak hizmetler. Altı ayda orada çok şey öğrendim.Yöneticiliğime çok şey katmıştır.