Bilim adamları, mutlulukla insanin alin yazısı arasında hiçbir ilişki
olmadığını savunuyorlar. Bilim adamlarına göre mutluluk,
öğrenilebilir. Bir başka deyişle mutlu olmak için lotodan çıkacak
milyarlara ya da genlere ihtiyaç yok. İsteyen herkes
mutluluğu bulabilir. Dokunarak, gevşeyerek ve hatta stres halinde
mutluluğu bulmak mümkün.
Alman Bunte Dergisi'nin son sayısında Alman uzman Wilhelm
Schmid-Bode'nin mutluluk reçetesi acıklandı:
 

teşekkür ederim 
bana ilk defa aşkı tattırdığın için 
bana severek yaşamayı öğrettiğin için 
hayata sımsıkı sarılmayı gösterdiğin için 
teşekkür ederim 
bana sevgiyi hasreti acıyı tattırdığın için 
beni kıskanç ve çılgın yaptığın için 
bana bir bakışınla hayatı toz pembe gösterdiğin için 
teşekkür ederim 
azda olsa bana kalbinde bir yer ayırdığın için 
beni birazcık olsun sevdiğin için 
bana unutulmazlığı kanıtladığın için 
teşekkür ederim 
gözlerimi açtığın için 
son kez teşekkür ederim 
kalbimde kapanmayacak bir yara açtığın için 
BU TEŞEKKÜRLER AZ BİLE 
.


Aldım serüvenini yurtsuz koynuma 
Sevdanın telaşlı elleri zillerde
Tufanında rüzgar koşturuyor inadım 
Mendilim saklı sandıklarda naftalin hüznünde 
Tef çalıyor gülüşüm zı(a)mparalanmış yollara 
Aşkına çarpıyorum 4 etmiyor ya! 
Işıkl-anıyorum öpüşlerinle 
O zaman cinayetler içindeyiz diyorsun unutma ... 
Ah minel aşk diyorum 
Göze gelmiş ellerimizde fırtına 
Karalanmış deryalarda kargıladığımız günler 
Bize biz düştük uyansana sevdiğim 


Arzular başka şey, 
Hatıralar başka. 
Güneşi görmeyen şehirde, 
Söyle, nasıl yaşanır? 

Bir unutuş, 
Bir sesleniş, 
Bir umut, 
Aydınlıktaki karanlık, 
Karanlıktaki aydınlık. 
Anlamı yaşamın, 
Kulaklarında çınlayan isim, 
Onunla olmak, 
Onu arzulamak, 
Uzakta da olsan ondan 
Devamlı onunla olmak, 
Onu hala ilk günkü gibi seviyorum ya 
İşte bunun adı aşk. 


Aşk, zayıfların hastalığıdır derler, 
Ruhun hastalığı… 
Ağrıyan bir kalbi nasıl söker atar içinden insan ? 

Belki karşılaştığımız bir çıkmaz sokak aşk, 
Yada bir ağıt ruhları saran, fırtınasında hayatın… 

Tedavi edilemez bir tutku derler, 
Acıların efendisi… 
Hüzünlü bir şarkının gözyaşlarını nasıl engelleyebilir insan ? 

Belki haykırarak okunan bir şiir aşk, 
Yada rengarenk bir gökkuşağı olarak düşlemek hayatı… 

Yaşandığında bir diriliş, 
Tekrar varoluştur aşk. 
Bir nehrin çoşkusunda yaşamaktır hayatı .. 


Gözler, gözlere karşı, 
Bakış, bakış içinde, 
Eriyip gider zaman ışıktan 
Hızlı bir akış içinde... 

Bir acayip ışınımdır aşk 
Can çekirdeğini parçalar geçer 
Darmadağın olur yer ve gök 
Hiroşima’dan beter... 

Ne var ki bu kez sadece 
İki kişidir yok olup giden, 
Bir çift Adem’le Havva 
Gelir dünyaya yeniden


Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin 
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin 
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür 
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin

 bir dağ evi düşün,
şöminen yanıyor,
ben ise donmak üzereyim,
al beni içeriye....

önce gözlerinle ısıt,
sonra bedeninle
haniiiiiiiiiiiii...........

kıyamammmmm sana
ama bu böylee
gel gece uyurken gel
yanıbaşımda dur usulca yorganımı kaldır yüzümden
bak uyuyan gözlerimi örten saçlarımı aralayıp
bak kimbilir kaç damla gözyaşı akıp gitmiş yorgun gözlerime, uyuyan kipriklerimi aralayarak
daha da yaklaş rüyalardaki tenime
uzat elini yumusaçık okşa belkide kabuslarda terleyen bedenime
uyanmayabilirim am hissederim inan
hissederim bana buruk, üzgün bakışını, 
öylece, çaresiz, küçük, yumuşak bedenim
sakın orada öyle durma
sarıl, al kollarına
sar, gövdemi,
bas bağrına uykudan mahmur başımı
nefesini hissedeyim belli belirsiz uykumda
 yüzümü ılık ılık üfürürken
kendimi hiç olmadığı kadar
hiç alışık olmadım kadar
güvende hissedeyim, uykuda bile olsam
saçlarımı okşarken sen,
ben uykumda gülümseyeyim
uyanııkmıyım, yada uykuda rüyadamıyım
karışsın birbirine
birbirinden daha güzel ..
ben rüyalarda haz alırken
bedenim uykuda haz alsın sıcak koynunda
öylesine yorganın üstünde öksüz duran ellerimi tut avucun da
ısıt,
ısıtılmaya özlem duyan ayaklarımı da ısıt
ısıt ki
ben hiç olmadığı kadar uykumdan haz alayım
gerçekten güzel bir rüyaya dalayımm
sakın 
sabah olunca acele etme gitmek için
tek tek veda et tanıştığın her bir parçamla
ve sakın
unutma
uyandığında bedenim
benim için bir anı bırak
kokunu mesela yastıkta
tenimde
dokunmalarını kollarımda
ve sıcaklığını ayaklarımda
bileyim ki
bir aşk perisi gelmiş gece yanıma
sevmiş beni sevmiş
sabaha kadar
titreyen ışığı ile gözlerinin bakmış bana bakmış sabaha kadar
okşamış narin ince parmakları ile saçlarını okşamış
ve sarılmış sıkıca uyandırmamaya özen gösteren elleri ile belimi
ve belki de belli belirsiz  bir kaç sevgi sözü de mırıldanmış
bir uyku prensinin sesi kadar kısık
uyanmak mı, hep rüyalarda kalmak mı zor?
ne be uyansaydım ..yanımda hep kalacaksan ne de sen gitmek zorunda kalmasaydın
sence hangisi?
 

Başkaları da var masa da 
İleri geri konuşuluyor 

Ötedesin o adamın duldasında 
Göz kapaklarına bürünmüş adam 

Eli her an omzunda 
Eğiliyor sigaranı yakıyor 

Teşekkürler sigara dumanı 
Sağ olasın o adam ! 

Onunla gelmişin buraya 
Yüzün yandan ve uzaklarda 

Niçin sevmiyorsun duvar kağıtlarını 
Hoş belki de seviyorsun 

Herkes az buçuk sarhoş 
Herkes bir şeyler söylüyor 

Ama yalnız ikimizin sözcükleri 
Sarmaş dolaş 

Üzerinden sevişmek kadının 
Sigaranın,Asya'nın,omuzların, 

Üzerinden aile fotoğrafların 
Eller nasıl duygandır nasıl yalın 

İki ses, iki bakış, gelişir nasıl 
Tek bir cümle gibi, sözlere karşın 

Sivri topuklar nasıl ortasına 
Gömülmüştür belleksiz halıların.

------------------------------

Hüznüme
 

Çıplak heykeller yapmalıyım, 
Çırılçıplak heykeller 
Nefis rüyalarınız için 
Ey önünden geçen ak sakallı kasketli, 
Yırtık mintanından adaleleri gözüken 
Dilenci 
Sana önce 
Şiirlerin tadını 
Aşkların tadını Kitaplardan tattırmalıyım 
Resimlerden duyurmalıyım. resimlerden ... 

 

heyhat 
yeniden 
ıskaladın 
vuslatı 

şimdi eyersiz atlar gibi özgür 
ve lanetli bir keder gibi 
uzak 
yağmurda ... 


çok dost olmasan 
çok olmazdı düşmanlarında 

çok galip gelmek istemesen 
kim bilir, böyle çok yenilmeyecektin 

çok gülmesen belki bir zaman 
böyle öç almazdı hayat 
ağlamazdın 
çok ... 


çok sevmesen 
çok özlemezdin 

çok görmesen bilmezdin 
çok bilmesen 
çok acıtmazdı hayat 


çok gitmesem yollara 
upuzun yollara 
böyle çok olmazdı dönüşün 

böyle uzak durmasan 
sana böyle yakın olmazdım 
yanmasam 
kül 
kalmazdım ... 

şehvetin türküsü vuslata kalsın! 


II 
uçurumlar eskisin bırak! 
ve şehvetin türküsü vuslata kalsın 
ki bu başıbozuk uğultuda mağlup sesim 
sesine varsın ... 

seni bana uzak kılan bu ıssız 
ve derin uçurumlar 
uçurumlar utansın! 


III 
ama diner şehvet 
ve bir gün aşınır vuslat da 
bir okyanusa baka baka kalırız palamarlarda 
kalırız ... kuytularda ... sanki bir yalnız karınca 
kararınca kalırız solgun güz bahçelerine aşklar varınca 

ey kırık dal parçaları 
uzak 
yağmurda 
şehvetin türküsü vuslata kalır 
ve yiter 
ve her hikaye biter 
herkes yangınından külüne döner 
ve bir ihanettir ten bedende 
çekip gider ... çekip gider ... 

sonra kırık dal parçaları 
uzak 
yağmurda 
bize benzerler ... 


IV 
hıçkırıkların 
kuytuluklara 

sevincin 
kahrına 

dönüşün 
yıllara kurban! 

kalbin 
kabrine 

dostluğun 
pusulara 

yenilgin 
umuda kurban! 

özlemim 
özlemine kurban yar 
yangınım şimdi ben 

/y a n g ı n ı m , 
b i r k i b r i t ç ö p ü n e k u r b a n ! / 
.


Şu oğlan çocuğuna bak 
Fırça sallıyor 
Kokmuş manifaturacının ayağına 
Dört yüz bin tekliğinden 
On kuruş verecek 

Seni satmam çocuğum 
Dört yüz bin tekliğe, 
Ne güzel kaşların var 
Ne güzel bileklerin 
Hele ne ellerin var, ne ellerin. 

Söylemeliyim, 
Yok 
Yok ... meydanlarda bağırmalıyım. 
Bu küçük 
Güllerin buram buram tüttüğü 
Anadolu şehri kahvesinde 
Kiraz mevsiminin 
Sevişme vakti olduğunu. 

Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım 
Baygınlık getiren şiirler 
Kiraz mevsimi, kiraz 
Küfelerle dolu pazar. 
Zambaklar geçiriyor bir kadın. 
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor 
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını 
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı 
O biçimsiz bizans şarkısı. 

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem, 
Nasıl etsem nasıl yapsam da 
Meydanlarda bağırsam 
Sokak başlarında sazımı çalsam 
Anlatsam şu kiraz mevsiminin 
Para kazanmak mevsimi değil 
Sevişme vakti olduğunu ... 

Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını, 
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam 
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere 
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun 
Oğlu bir şiir okusa 
Karaca oğlan' dan 
Orhan Veli' den 
Yunus' tan , Yunus' tan... 
 

Hep sevgiyle başlar her şey;
çiçeklerin açması,
pembeye, maviye bakması. 
bulutların dağılması,
hep sevgiyle. 

sende aramak bile güzel 
acının her zerresini, 
avareliğin bir başına kişisini,

vurmak her şeyi yerden yere, 
sonra yeniden dönmek 

şu şiirin başına 
ve demek ; 
hep sevgiyle başlar her şey ... 


sensizlik ve sessizlik kimyasında kayboldum ...
dehşetli bir arzu birikintisi yüreğim.
taştı taşacak ...
gözlerim kocaman oldu,ufuk dinlemiyor,gidecek. 
yeni bir mevsim yarattım,
bana küskün tanrılara inat,
meleklere,kutsal kitaplara inat.
günleri sana böldüm,sana çoğaldım.
bir dağ ateşi yaktım görüp de gelesin diye ... 
gökkuşağına sardığım sözcükler,
sanadır.
tanrıların cennetinden çaldığım şarkılar,
sanadır.
kimsenin dokunamadığı bu yürek,
sanadır.
mahzenimden en eski şaraplar,
yüzün açılana dek çalacak davullar,
inanamayacağın bir düş gecesi için ...
 

 Bir fotoğrafta unuttum yüzünü; 
sonbahar artığı yaprak rengi yalancı gülüşünle. 
Eksik sabahları tamamlardın ,ufacık ellerinle. 
mısır patlağı gibiydi dünyamız,beyaz ve dağınık. 
her tadında yeni adlara yol alırdık. 
Yarım düşlerle kandırırdın hep beni. 
Bütün sevişmelerimizde bin parçaya ayrılırdık. 
Yasak bir ülkeydin,aykırı sınırlarınla, 
her hücrene tutuklu kalırdım ... 
intiharını aradım deniz fenerinin en karanlık 
noktasında. 
o da yalan dedi karaya vurmuş gemi kalıntıları. 
şaşırdım sahte heykellerine,yere düşmüş şarkı 
sözlerine, 
yüzün kaybolmuştu duvarlarda,boyalar rengini 
yitirmişti. 
bir pişmanlık vardı geçen yüzlerde,öksüz bir bakış. 
akıp giden sokak değil senin ruhundu sanki. 
Kırık bir pencereden rüzgarın düştü saçlarıma, 
kokusu boynundan alınmış gibi pürüzsüz. 
kıpkırmızı güller aradım , 
ve kıpkırmızı bir şarkı söylemek istedim, 
tepeden tırnağa seni boyamak için ... 
bir fotoğrafta aradım yüzünü ... 

bugün dünyayı istediğin renge boyayıp
bu rengi insanlara tüm sevginle daralt
kendini sevginin rengi diye daralt.
çünkü senin varlığın sevgiye en iyi kanıt

Yarın yoksun 
Güle güle gönlüm.
Sabahları kıyamayıp uyandırmaya 
Usulca yanağından öptüğüm
AŞKIM .. 
Sonra da, uyanınca
Arar mı diye bütün gün
Beklediğim ses. 
Geceme anlam veren, 
Kırmızı harflerle yazılan yazı.
Güle güle 
Adı bende saklı!


--Nasıl uzaktaki yıldız parlak gelirse insana. 
Uzak olduğun için tutkunum sana.
 

aşk hüzün gece uzun
neye dönsem yüzün
bir yanımda sevda ateşi
bir yanımda külleri
gitmek mümkün olsa da 
gitsem uzaklara
sevmesem seni bir daha
parçalanan yüreğimi
cam gibi
sonra yaksam 
savursam küllerini karlı dağ yamaçlarından
yine seni severdim toz toz
yine sana tapardım 
küllerimin ağırlığınca

 

şehvet ,atlı bir korku treniyle evimizin önüne varmıştı 
annem kapıda bekçi 
bense hayallerimle sevişiyorum 
hayallerim ellerimde hayallerim göğüslerimde .. 
çoktan almışım şehvet orospusunu içeri 
soluyorum gerçeğin melodisini 
korkudan diken diken oluyor sözcüklerim 
İstanbul üstüme yürüyor ,İstanbul karanlığını salıyor üstüme 
bense içerde hayallerimle kanamaktayım .. 
hücum ediyor her defasında dağınık saclı şehvet 

buluyorum kendimi İstanbul un kuytu bir limanında 
annem yanı başımda bekçi 
bense deniz kenarında 
rakı bardaklarındaki dudak izleriyle sevişiyorum 
tüy tüy oluyor dikenlerim korkudan 
soluyorum denizin en unutulmaz yerini 
ellerim ümidi yoluyor,kendini çıkmaz yollara salıyor. 
İstanbul saklıyor kendini 
bense şehrin karanlık bilmecelerini çözemiyorum 
annem yanı başımda bekçi 
sevişiyorum orospu şehvetimle ..

Ama parmaklarının ucunda 
"şu an" ne olur hisset beni. 
Hisset. 
Hisset parmaklarına dokunan tuşlarda dolaşan damarlarımı ... 
Hisset 
damarlarımdaki kanımın, 
seni aramak için deliler gibi dolaşmasını .. 
Söylemiştim değil mi;; 
ipsiz bir uçurtmayım ben ve kuyruksuz ... 
Saçlarının çizgilerinde süzülen ... 
Rüzgarım sensin. 
Susma ve sakın gözlerini kapatma; 
Düşerim! Ama parmaklarının ucunda 
"şu an" ne olur hisset beni. 
Hisset. 
Hisset parmaklarına dokunan tuşlarda dolaşan damarlarımı ... 
Hisset 
damarlarımdaki kanımın, 
seni aramak için deliler gibi dolaşmasını .. 
Söylemiştim değil mi;; 
ipsiz bir uçurtmayım ben ve kuyruksuz ... 
Saçlarının çizgilerinde süzülen ... 
Rüzgarım sensin. 
Susma ve sakın gözlerini kapatma; 
Düşerim! 
Yüreğinde yer var mı? 
Yüreğinde yer var mı? 

caddelerde yağmur içimde aşklar 
gece yarısında hisli yağmurlar 
şarkı söylüyorlar sesiz usulca 
özlediğim şimdi çok uzaklarda 
oda özlüyormuş benim bir tanem 
çok üşüyormuş ben olmayınca 
öyle yazıyor son mektubunda 

Yaşamın doğal kaynağı sevgiyse eğer, sevgi bir tutku, tutku bir amaç; amaç bir şeyleri paylaşmaksa; paylaşmak, dostluk ve dostluk hatırlamaksa, aklımdasın ...

Gitmenin hakkını vereceksin,
Ayrılık gurur duymalı seninle,
gidersen sözün ayaklarına geçiyorsa,
ayakların yakınımdan geçmeyecek,
Ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık,
Ayrılığı seçtin mi ?

Hüznüme
 

Çıplak heykeller yapmalıyım, 
Çırılçıplak heykeller 
Nefis rüyalarınız için 
Ey önünden geçen ak sakallı kasketli, 
Yırtık mintanından adaleleri gözüken 
Dilenci 
Sana önce 
Şiirlerin tadını 
Aşkların tadını Kitaplardan tattırmalıyım 
Resimlerden duyurmalıyım. resimlerden ... 

 

heyhat 
yeniden 
ıskaladın 
vuslatı 

şimdi eyersiz atlar gibi özgür 
ve lanetli bir keder gibi 
uzak 
yağmurda ... 


çok dost olmasan 
çok olmazdı düşmanlarında 

çok galip gelmek istemesen 
kim bilir, böyle çok yenilmeyecektin 

çok gülmesen belki bir zaman 
böyle öç almazdı hayat 
ağlamazdın 
çok ... 


çok sevmesen 
çok özlemezdin 

çok görmesen bilmezdin 
çok bilmesen 
çok acıtmazdı hayat 


çok gitmesem yollara 
upuzun yollara 
böyle çok olmazdı dönüşün 

böyle uzak durmasan 
sana böyle yakın olmazdım 
yanmasam 
kül 
kalmazdım ... 

şehvetin türküsü vuslata kalsın! 


II 
uçurumlar eskisin bırak! 
ve şehvetin türküsü vuslata kalsın 
ki bu başıbozuk uğultuda mağlup sesim 
sesine varsın ... 

seni bana uzak kılan bu ıssız 
ve derin uçurumlar 
uçurumlar utansın! 


III 
ama diner şehvet 
ve bir gün aşınır vuslat da 
bir okyanusa baka baka kalırız palamarlarda 
kalırız ... kuytularda ... sanki bir yalnız karınca 
kararınca kalırız solgun güz bahçelerine aşklar varınca 

ey kırık dal parçaları 
uzak 
yağmurda 
şehvetin türküsü vuslata kalır 
ve yiter 
ve her hikaye biter 
herkes yangınından külüne döner 
ve bir ihanettir ten bedende 
çekip gider ... çekip gider ... 

sonra kırık dal parçaları 
uzak 
yağmurda 
bize benzerler ... 


IV 
hıçkırıkların 
kuytuluklara 

sevincin 
kahrına 

dönüşün 
yıllara kurban! 

kalbin 
kabrine 

dostluğun 
pusulara 

yenilgin 
umuda kurban! 

özlemim 
özlemine kurban yar 
yangınım şimdi ben 

/y a n g ı n ı m , 
b i r k i b r i t ç ö p ü n e k u r b a n ! / 
.


Şu oğlan çocuğuna bak 
Fırça sallıyor 
Kokmuş manifaturacının ayağına 
Dört yüz bin tekliğinden 
On kuruş verecek 

Seni satmam çocuğum 
Dört yüz bin tekliğe, 
Ne güzel kaşların var 
Ne güzel bileklerin 
Hele ne ellerin var, ne ellerin. 

Söylemeliyim, 
Yok 
Yok ... meydanlarda bağırmalıyım. 
Bu küçük 
Güllerin buram buram tüttüğü 
Anadolu şehri kahvesinde 
Kiraz mevsiminin 
Sevişme vakti olduğunu. 

Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım 
Baygınlık getiren şiirler 
Kiraz mevsimi, kiraz 
Küfelerle dolu pazar. 
Zambaklar geçiriyor bir kadın. 
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor 
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını 
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı 
O biçimsiz bizans şarkısı. 

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem, 
Nasıl etsem nasıl yapsam da 
Meydanlarda bağırsam 
Sokak başlarında sazımı çalsam 
Anlatsam şu kiraz mevsiminin 
Para kazanmak mevsimi değil 
Sevişme vakti olduğunu ... 

Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını, 
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam 
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere 
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun 
Oğlu bir şiir okusa 
Karaca oğlan' dan 
Orhan Veli' den 
Yunus' tan , Yunus' tan... 
 

Hep sevgiyle başlar her şey;
çiçeklerin açması,
pembeye, maviye bakması. 
bulutların dağılması,
hep sevgiyle. 

sende aramak bile güzel 
acının her zerresini, 
avareliğin bir başına kişisini,

vurmak her şeyi yerden yere, 
sonra yeniden dönmek 

şu şiirin başına 
ve demek ; 
hep sevgiyle başlar her şey ... 


sensizlik ve sessizlik kimyasında kayboldum ...
dehşetli bir arzu birikintisi yüreğim.
taştı taşacak ...
gözlerim kocaman oldu,ufuk dinlemiyor,gidecek. 
yeni bir mevsim yarattım,
bana küskün tanrılara inat,
meleklere,kutsal kitaplara inat.
günleri sana böldüm,sana çoğaldım.
bir dağ ateşi yaktım görüp de gelesin diye ... 
gökkuşağına sardığım sözcükler,
sanadır.
tanrıların cennetinden çaldığım şarkılar,
sanadır.
kimsenin dokunamadığı bu yürek,
sanadır.
mahzenimden en eski şaraplar,
yüzün açılana dek çalacak davullar,
inanamayacağın bir düş gecesi için ...
 

 Bir fotoğrafta unuttum yüzünü; 
sonbahar artığı yaprak rengi yalancı gülüşünle. 
Eksik sabahları tamamlardın ,ufacık ellerinle. 
mısır patlağı gibiydi dünyamız,beyaz ve dağınık. 
her tadında yeni adlara yol alırdık. 
Yarım düşlerle kandırırdın hep beni. 
Bütün sevişmelerimizde bin parçaya ayrılırdık. 
Yasak bir ülkeydin,aykırı sınırlarınla, 
her hücrene tutuklu kalırdım ... 
intiharını aradım deniz fenerinin en karanlık 
noktasında. 
o da yalan dedi karaya vurmuş gemi kalıntıları. 
şaşırdım sahte heykellerine,yere düşmüş şarkı 
sözlerine, 
yüzün kaybolmuştu duvarlarda,boyalar rengini 
yitirmişti. 
bir pişmanlık vardı geçen yüzlerde,öksüz bir bakış. 
akıp giden sokak değil senin ruhundu sanki. 
Kırık bir pencereden rüzgarın düştü saçlarıma, 
kokusu boynundan alınmış gibi pürüzsüz. 
kıpkırmızı güller aradım , 
ve kıpkırmızı bir şarkı söylemek istedim, 
tepeden tırnağa seni boyamak için ... 
bir fotoğrafta aradım yüzünü ... 

bugün dünyayı istediğin renge boyayıp
bu rengi insanlara tüm sevginle daralt
kendini sevginin rengi diye daralt.
çünkü senin varlığın sevgiye en iyi kanıt

Yarın yoksun 
Güle güle gönlüm.
Sabahları kıyamayıp uyandırmaya 
Usulca yanağından öptüğüm
AŞKIM .. 
Sonra da, uyanınca
Arar mı diye bütün gün
Beklediğim ses. 
Geceme anlam veren, 
Kırmızı harflerle yazılan yazı.
Güle güle 
Adı bende saklı!


--Nasıl uzaktaki yıldız parlak gelirse insana. 
Uzak olduğun için tutkunum sana.
 

aşk hüzün gece uzun
neye dönsem yüzün
bir yanımda sevda ateşi
bir yanımda külleri
gitmek mümkün olsa da 
gitsem uzaklara
sevmesem seni bir daha
parçalanan yüreğimi
cam gibi
sonra yaksam 
savursam küllerini karlı dağ yamaçlarından
yine seni severdim toz toz
yine sana tapardım 
küllerimin ağırlığınca

 

şehvet ,atlı bir korku treniyle evimizin önüne varmıştı 
annem kapıda bekçi 
bense hayallerimle sevişiyorum 
hayallerim ellerimde hayallerim göğüslerimde .. 
çoktan almışım şehvet orospusunu içeri 
soluyorum gerçeğin melodisini 
korkudan diken diken oluyor sözcüklerim 
İstanbul üstüme yürüyor ,İstanbul karanlığını salıyor üstüme 
bense içerde hayallerimle kanamaktayım .. 
hücum ediyor her defasında dağınık saclı şehvet 

buluyorum kendimi İstanbul un kuytu bir limanında 
annem yanı başımda bekçi 
bense deniz kenarında 
rakı bardaklarındaki dudak izleriyle sevişiyorum 
tüy tüy oluyor dikenlerim korkudan 
soluyorum denizin en unutulmaz yerini 
ellerim ümidi yoluyor,kendini çıkmaz yollara salıyor. 
İstanbul saklıyor kendini 
bense şehrin karanlık bilmecelerini çözemiyorum 
annem yanı başımda bekçi 
sevişiyorum orospu şehvetimle ..

Ama parmaklarının ucunda 
"şu an" ne olur hisset beni. 
Hisset. 
Hisset parmaklarına dokunan tuşlarda dolaşan damarlarımı ... 
Hisset 
damarlarımdaki kanımın, 
seni aramak için deliler gibi dolaşmasını .. 
Söylemiştim değil mi;; 
ipsiz bir uçurtmayım ben ve kuyruksuz ... 
Saçlarının çizgilerinde süzülen ... 
Rüzgarım sensin. 
Susma ve sakın gözlerini kapatma; 
Düşerim! Ama parmaklarının ucunda 
"şu an" ne olur hisset beni. 
Hisset. 
Hisset parmaklarına dokunan tuşlarda dolaşan damarlarımı ... 
Hisset 
damarlarımdaki kanımın, 
seni aramak için deliler gibi dolaşmasını .. 
Söylemiştim değil mi;; 
ipsiz bir uçurtmayım ben ve kuyruksuz ... 
Saçlarının çizgilerinde süzülen ... 
Rüzgarım sensin. 
Susma ve sakın gözlerini kapatma; 
Düşerim! 
Yüreğinde yer var mı? 
Yüreğinde yer var mı? 

caddelerde yağmur içimde aşklar 
gece yarısında hisli yağmurlar 
şarkı söylüyorlar sesiz usulca 
özlediğim şimdi çok uzaklarda 
oda özlüyormuş benim bir tanem 
çok üşüyormuş ben olmayınca 
öyle yazıyor son mektubunda 

Yaşamın doğal kaynağı sevgiyse eğer, sevgi bir tutku, tutku bir amaç; amaç bir şeyleri paylaşmaksa; paylaşmak, dostluk ve dostluk hatırlamaksa, aklımdasın ...

Gitmenin hakkını vereceksin,
Ayrılık gurur duymalı seninle,
gidersen sözün ayaklarına geçiyorsa,
ayakların yakınımdan geçmeyecek,
Ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık,
Ayrılığı seçtin mi ?

Paylaş: