Shakspeare
Film bitti ve, ben sinemanın koltuklarından,gözlerimdeki ıslaklıkla,beynimdeki fırtınalarla yürürken ruhum ,içimdeki Cudi dağına sevgi dolu bir çocuk gibi tırmanırken,son sahnede arkamda gülen bir kadına şaşıyorum en çok.En çok da bir kadının duygularına kızıyorum için için.Antep sosyetesine kızıyorum en çok.Ne olduğu belirsiz kimliksiz hatunlara kızıyorum en çok.Gülünecek neydi?Saf ve temiz duygularıyla ,sevdiğine dokunmaya cesaret edememiş,törelerine inanmış ,sevdalısının askere giderken verdiği muskayı, takındığı takılara değişmemiş bir kadının sevdasına gülünür mü?Soruyorum gülünür mü?,aslında gülünecek olan o asortiğin hali bence.O ,gülerken arkamı döndüm ve "gülecek ne var "dedim, dedim gerçekten.Azdı ona söyleyeceğim aslında onun hakkı neydi siz karar verin . Ama "o "da "oydu" işte, gelmesi de büyük bir şeydi filme. Ya gelmeseydi, izlemeseydi…
Bazı sanat yapıtları, ruhlarımızı küçük tığlarla işler. Bazı kelimeler, bazı müzikler, bazı resimler gibi yanı başımızda durur ama fark edemediğimiz dünyaların kapılarını aralar. Aklımızdan çıkmayan seslere ve rüyalara karışırlar. Korkusuz olmaya, kendimizi en gerçek, en yalnız yerimizle ifade etmeye başlarız. Yani sanatın kimliğimize sarıldığı noktalardır bunlar. Vizontele. Müthiş yaralarla dolu bir film. Biz varız her sahnesinde, her kelimesinde ve her yerinde. Saflığımız, iyimserliğimiz, öfkelerimiz, namusumuz var. Duyarlılığımız var en önemlisi, insanlığımız desem daha doğru olur. Yılmaz Erdoğan; Yürekten kutlarım seni. Yönetmenliğinle, yazarlığınla ve de oyunculuğunla kutluyorum seni. Cem Yılmaz ve de Demet Akbağ. En çok da Demet Akbağ, kadın olarak tüm coşkularımla aferin demekten başka ne diyebilirim ki. Yerinde olmayı çok isterdim ama zor birşey olsa gerek.
Tiyatrolar, sinemalar, kitaplar. En önemlisi "hayat sahne gibidir", Shakspeare hayranlığım. Sanat burada var işte, hayatta yaşamda var en önemlisi. Vizontele; filmin müzikleri beni aldı götürdü bilinmezlere. Güldümde ama hep buruk ve de düşünceyle daldım yaşadım bir buçuk saat. Yaşamımda hep böyledir, düşünür dalarım işlerim arasında. Hem çalışır hem de yaşarım çoğu şeyi içimde."Hakkâri de 4 mevsim" gibi. Kendimi bulurum sahnelerde; kimi zaman oyunculuklar, kimi zaman da sahne, ışık ve kostümlerin çekiciliği karşısında tarifsiz mutluluk ve duygular yaşarım.
Tiyatro ve sinema alışkanlığı çok önemli. Her gittiğim, izlediğim yapıtta bir kez daha yüreklenir, anlamak ve sevmek için bir dile ya da bir ideolojiye sahip olmanız gerekmediğine inanırım hep. Sanatın kendine ait bir dili, rengi ve tadı hep vardır, o da sizsiniz diyebiliyorum sadece, hissettiklerimiz oda. Vizontele; bizi anlatıyor her kelimesinde. Filmin her noktası, içime sıcak ve acıklı bir soluk gibi dolup çıkıyordu. Bu soluk tüm ön yargıların ötesinde doğal bir yaşamı, bizi anlatıyordu. Bizim yazgılarımızla hesaplaşmalarımızı anlatıyordu mizahla karışık. Mizahda bizdik, yazgılarda. Biz buyuz ama değişmez yazgımız bu. Deli Emin, ne deli bir kahraman ama ceviz yediği Danimarkalı sevgilisini beş yıldır bekleyecek kadar da sadık ve de vefalı. Bu delilik ve de inanç sizde de saklıdır. Onun deliliği benim inancımdır diyebilirsiniz kısaca. Bu filmde her şeyi yeniden hatırlıyoruz, dünümüzü bugünümüze nasıl getirdiğimizi düşünüyoruz derinden. Film etnik, bireysel, toplumsal kimlikleri içeriyor, yaşamımızda böyle değil mi? Eğer sanat yapılıyorsa böyle olmalı, doğal olmalı, sahicilik ağır olmalı ki böyle izlenme rekorları kırsın, gülse de kadın son sahnede izlemesi önemli gene de. Ben en güzel masalları nenelerimden dinledim, birde bu filmde yaşadım, hatırladım daha doğrusu yaşadıklarımı.
Sanat; bence insanoğlunun cenneti aramasıdır, kendini bulmasıdır en önemlisi. Sanatta her şey olmalıdır; özgürlük, yalnızlık, acılar, güzellikler. Sanat yaşamdır bence yaşamaktır her şeyiyle. Aslında bizler büyük şehirlerde, büyük yalnızlıklar mı edindik? Aslında hepimizin içinde yolculuk düşleri kuran deli Eminler, Baranlar, Kejeler yok mu? Sanat bizi geliştireceği ağlatıp güldüreceği, düşündürüp geliştireceği yerde neden susturulsun? Bir oyun, bir ağıt, bir şiir, bir destan insan öldürmez ki yaşatır aksine. Hayatımızın, kalplerimizin buluştuğu yerlerin kapılarını kimseler mühürlememeli, aksine destek vermeli.
Öfke duyuyorum sanat düşmanlarına, insana kıyanlara ve de kendini bilmezlere. Rengi, şekli, dili, dini ne olursa olsun bütün sanatçılara saygı ve de sevgilerimi iletiyorum. En çok da bu işe gönül veren sanat liderlerine ve de destekleyenlere, takipçilerine...